Her İsminden Haşre Bir Yol Var
Haşir Risalesinde kainattan Esma-i İlahiye’ye bir yol bulunarak O isimlerin haşri iktiza ettikleri anlatılıyor.
Bu risalede Bediüzzaman Hazretleri (Çok kısa deryadan katre babından bir özetle)
Rahim isminin tecellilerini gören insana diyor ki: Evet Halik-ı Rahim kainatta
eserleri görünen şefkatinin muktezası olarak elbetteki insanı merhametine zıt olarak idam-I ebedi ile yok etmeyecektir, adaletinin muktezası olarak her hak sahibine hakkının verileceği bir hesap yurdu olacaktır, hikmetinin muktezası olarak muhteşem sanat eseri olan insanı ve kainatı çöpe atma nevinden yok etmeyecektir, Cemalinin Muktezası olarak şu hayranlık duyulan kainatın her sayfasıyla Cemaline aşık biçarelerin aşklarını nefrete dönüştürmeyecektir, Hafiz isminin muktezası olarak her şeyi muhafaza eden Hafiz-I Mutlak(C.C.) haşri getirmemekle o muhafaza defterlerini manasızlığa çevirmeyecektir, Rab isminin muktezası olan atomlardan galaksilere kadar her şeyi kuşatan, her şeyi emrine itaat ettiren Saltanat’ı elbette itaat edenlere mükafaat isyan edenlere mücazaatın verileceği ahiret alemini yaratacaktır...
Ve risalenin sonunda ise Üstad Hazretleri şöyle buyuruyor: ‘Hem, sakın zannetme ki, haşri iktizâ eden esmâ-i İlâhiye, bahsettiğimiz gibi yalnız Hakîm, Kerîm, Rahîm, Âdil, Hafîz isimlerine münhasırdır. Hayır, belki kâinatın tedbîrinde tecellî eden bütün esmâ-i İlâhiye, âhireti iktizâ eder, belki istilzam eder.’
Yani sadece bu risalede geçen onsekiz isim (Hakk, Hakim, Kerim, Adil, Rahim, Hayy, Kayyum, Muhyi, Mumit, Cemil, Celil, Hafiz, Rakib, Celil, Baki, Mucib, Cevad, Rab) değil her ismin haşre muktezileri vardır ve haşre isaret sadece bu risaledeki on iki asıl’dan ibaret değildir.
Özetle:
1. Her şey hem Sani’e (Yüce Sanatkar’a) hem de Haşir’e delalet eder.
Meselâ, insanın ahsen-i takvîmdeki hüsn-ü masnuiyeti Sânii gösterdiği gibi, o ahsen-i takvîmdeki kabiliyet-i câmiasıyla kısa bir zamanda zevâl bulması haşri gösterir. (Yani bu kadar muhteşem sanatlı insanın elbette bir sanatkarı vardır ve bu sanatların muhteşemliği sanat eserinin adi bir mal gibi çöpe atılmak nevinden yok edilmiyeceğini gösterdiği halde kısa bir ömre sahip olması haşiri gösterir.)
Misaldeki gibi her şey bir yönüyle santkarına delalet ediyor ve bir yönüyle de (üzerinde tecelli eden bütün isimlerin işaret yönleriyle) ahirete delalet ediyor.
2. Her isimden haşre bir yol vardır: Meselâ, ekser eşyada görünen hikmetin tanzimi, inâyetin tezyini, adâletin tevzîni ve rahmetin taltifi, nasıl ki, mahiyetlerine bakılsa, bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Âdil, Rahîm’in dest-i kudretinden çıktığını gösterirler; onun gibi, bunların kuvveti ve hadsizlikleriyle beraber, şunların mazharları olan şu fânî mevcudâtın ehemmiyetsiz ve az yaşamasına bakılsa, âhiret görünür. Demek ki, her şey lisân-ı hal ile, amentu billahi ve bil yevmil ahiri okuyor ve okutturuyor.
Yani Esmanın kuvvetleri ve hadsizlikleri ile beraber, esmanın tecelligahları olan şu fani mevcudatın ehemmiyetsiz ve az yaşamaları ahireti gösteriyor.
Bir manada isimler bu kainata sığmıyor.. Kainata bakınca isimlerin sonsuzluğunu idrak eden insan(Bu idrak çok önemli, yani esmanın sonsuzluğunu görmek için kainatı tefekkür çok önemli-Belki bundandır ki bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır-), kainatın sınırlılığını görünce İsimlerin daimi teceligahı olan ahiret yurdunu iman gözüyle görüyor.
Böylelikle kainata bakan insan her eserde müessirinin isimlerine bir yol bularak O’nu bu isimler ile tanır.
Ve her tecelli eden ismin sonsuzluğundan haşre bir yol bulmuş olur..
Bir başka deyişle her isim kainata sığmaması yönüyle (kuvveti ve hadsizliği yönü ile) haşre delalet eder.
Bu risalede Bediüzzaman Hazretleri (Çok kısa deryadan katre babından bir özetle)
Rahim isminin tecellilerini gören insana diyor ki: Evet Halik-ı Rahim kainatta
eserleri görünen şefkatinin muktezası olarak elbetteki insanı merhametine zıt olarak idam-I ebedi ile yok etmeyecektir, adaletinin muktezası olarak her hak sahibine hakkının verileceği bir hesap yurdu olacaktır, hikmetinin muktezası olarak muhteşem sanat eseri olan insanı ve kainatı çöpe atma nevinden yok etmeyecektir, Cemalinin Muktezası olarak şu hayranlık duyulan kainatın her sayfasıyla Cemaline aşık biçarelerin aşklarını nefrete dönüştürmeyecektir, Hafiz isminin muktezası olarak her şeyi muhafaza eden Hafiz-I Mutlak(C.C.) haşri getirmemekle o muhafaza defterlerini manasızlığa çevirmeyecektir, Rab isminin muktezası olan atomlardan galaksilere kadar her şeyi kuşatan, her şeyi emrine itaat ettiren Saltanat’ı elbette itaat edenlere mükafaat isyan edenlere mücazaatın verileceği ahiret alemini yaratacaktır...
Ve risalenin sonunda ise Üstad Hazretleri şöyle buyuruyor: ‘Hem, sakın zannetme ki, haşri iktizâ eden esmâ-i İlâhiye, bahsettiğimiz gibi yalnız Hakîm, Kerîm, Rahîm, Âdil, Hafîz isimlerine münhasırdır. Hayır, belki kâinatın tedbîrinde tecellî eden bütün esmâ-i İlâhiye, âhireti iktizâ eder, belki istilzam eder.’
Yani sadece bu risalede geçen onsekiz isim (Hakk, Hakim, Kerim, Adil, Rahim, Hayy, Kayyum, Muhyi, Mumit, Cemil, Celil, Hafiz, Rakib, Celil, Baki, Mucib, Cevad, Rab) değil her ismin haşre muktezileri vardır ve haşre isaret sadece bu risaledeki on iki asıl’dan ibaret değildir.
Özetle:
1. Her şey hem Sani’e (Yüce Sanatkar’a) hem de Haşir’e delalet eder.
Meselâ, insanın ahsen-i takvîmdeki hüsn-ü masnuiyeti Sânii gösterdiği gibi, o ahsen-i takvîmdeki kabiliyet-i câmiasıyla kısa bir zamanda zevâl bulması haşri gösterir. (Yani bu kadar muhteşem sanatlı insanın elbette bir sanatkarı vardır ve bu sanatların muhteşemliği sanat eserinin adi bir mal gibi çöpe atılmak nevinden yok edilmiyeceğini gösterdiği halde kısa bir ömre sahip olması haşiri gösterir.)
Misaldeki gibi her şey bir yönüyle santkarına delalet ediyor ve bir yönüyle de (üzerinde tecelli eden bütün isimlerin işaret yönleriyle) ahirete delalet ediyor.
2. Her isimden haşre bir yol vardır: Meselâ, ekser eşyada görünen hikmetin tanzimi, inâyetin tezyini, adâletin tevzîni ve rahmetin taltifi, nasıl ki, mahiyetlerine bakılsa, bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Âdil, Rahîm’in dest-i kudretinden çıktığını gösterirler; onun gibi, bunların kuvveti ve hadsizlikleriyle beraber, şunların mazharları olan şu fânî mevcudâtın ehemmiyetsiz ve az yaşamasına bakılsa, âhiret görünür. Demek ki, her şey lisân-ı hal ile, amentu billahi ve bil yevmil ahiri okuyor ve okutturuyor.
Yani Esmanın kuvvetleri ve hadsizlikleri ile beraber, esmanın tecelligahları olan şu fani mevcudatın ehemmiyetsiz ve az yaşamaları ahireti gösteriyor.
Bir manada isimler bu kainata sığmıyor.. Kainata bakınca isimlerin sonsuzluğunu idrak eden insan(Bu idrak çok önemli, yani esmanın sonsuzluğunu görmek için kainatı tefekkür çok önemli-Belki bundandır ki bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır-), kainatın sınırlılığını görünce İsimlerin daimi teceligahı olan ahiret yurdunu iman gözüyle görüyor.
Böylelikle kainata bakan insan her eserde müessirinin isimlerine bir yol bularak O’nu bu isimler ile tanır.
Ve her tecelli eden ismin sonsuzluğundan haşre bir yol bulmuş olur..
Bir başka deyişle her isim kainata sığmaması yönüyle (kuvveti ve hadsizliği yönü ile) haşre delalet eder.