Risale-i Nur'dan Dersler

Sunday, December 25, 2005

Bin Birlikler Perdeleri İçinde Sarılı Bir Gül Goncası

Kainat ayrılmaz bir bütündür. Kâinatın âlemleri, envâları öyle birbiri içine girift olarak girmişlerdir ki, kâinatın heyet-i mecmuasına malik olmayan bir sebep, hiç bir nevine hiç bir unsuruna hakiki tasarruf edemez.

Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde bu birlikten (vahdetten) bahsedilmiştir. Ve kainata bakarken bu bakışı yakalamamız için çeşitli misaler verilmiştir. Bu misallerden bazıları şöyledir:

- Binler kubbeli bir saray (Senin vücudun-küçük kainat- bin kubbeli harika bir saraya benzer ki, her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine baş başa verip muallâkta durdurulmuş.
- Kainat bir kitaptır. Her sayfasında bir kitap, her satırında bir sayfa yazılmış gibidir. (o kitabın bazı harflerinde gayet ince bir hatla o kitabın ekseri yazılmışsa..)
- Gül goncası (bu kâinat bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir)
- Ağaç (Bu kainat ... Belki, envâ-ı mahlûkat sayısınca dallarına vahdetler, birlikler asılmış bir şecere-i tûbâ-i hilkattir.)
- İnsan( Bu kainat ....Belki esmâ ve ef'âl-i umumiye-i İlâhiyenin adedince vahdetleri giymiş birtek insan-ı ekberdir)
- Sivrisineğin gözünü halk eden, güneşi dahi o halk etmiştir.
- Pirenin midesini tanzim eden, manzume-i şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.
- Bostan (Rahmâniyetin tecellîsiyle kâinat bir ağaç, bir bostan ve zemin bir meyve, bir kavun ve zîhayat ve insan bir çekirdek hükmünde olduğundan…)

‘Evet, bu kâinat bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir.’

Nasıl bir gül goncasının yaprakları arasındaki uyum, birliktelik, beraber görünüp mükemmel bir sanat eseri olarak arz-ı endan etme, bir kökten beslenme, bir güneşten aydınlanma, aynı vazife için kenetlenme, elbette bir yaprağı yapanın umumunu yapan olduğunu gösteriyor.

Nasıl insan vücudundaki birlik insan vücudunun bir elden çıktığını gösrteriyor. Yani sistemleriyle, organlarıyla, öyle bir muhteşem sanat eseri ki, öyle mükemmel ve hassas dengeler içinde ki, öyle dayanışma, yardımlaşma birbirinin sualine cevap verme içinde ki, nizamının intizamının büyüklüğü baş döndürücülüğü nisbetinde bir elden çıktığını gösteriyor. Bir hücremi yapan bütün vücudumu yapandır diyor.

Kâinatın mevcudatı, envaları en muntazam bir fabrika çarkları gibi birbirine muavenet eder, birbirinin vazifesini tekmile çalışır. Öyle bir tesanüt, öyle birbirine muavenet, öyle birbirinin sualine cevap vermek ve birbirinin imdadına koşmak ve birbirine sarılmak, birbiri içine girmek suretiyle öyle bir vahdet-i vücut teşkil ediyorlar ki, bir insanın cesedindeki unsurlar gibi, birbirinden kâbil-i tefrik olmaz. Bir unsurun dizginini tutan, umumun dizginini tutamazsa, o tek unsurun dizginini zaptedemez.

- Bir atomun sahibi kimse beraber bulunduğu diğerlerinin de sahibi odur. (Çünkü reaksiyonlarla hep içiçeler.)
- Atomun sahibi kimse alyuvarın da sahibi O’ dur. Çünkü o atom alyuvarın bir parçası ve alyuvara ait mühim vazifeleri var, alyuvarın içindeki hassas dengenin bir parçası.
- Alyuvarın sahibi kimse damarların dolaşım sisteminin dolaşım sistemindeki bütün organların ve vücudun sahibi de O’ dur.
- Vücud-u insanın sahibi kimse suyun havanın bitkilerin sahibi de O’ dur. Hasılı dünyanın sahibi de O’ dur.
- Dünyanın sahibi kimse bütün gezegenlerin, güneş sisteminin, Samanyolunun ve kâinatın sahibi de O’ dur. Evet yıldızların heyet-i mecmuasındaki sükûnet içindeki sükût-u hikmet içindeki hareket içindeki ziynet ve intizam içindeki Zülcelâlin Vahdetini ve ehadiyetini yani her şeyi her şeyle beraber halkettiğini gösterir.

“Kainat ayrılmaz bir bütündür. Bütün eşya birbirine öylesine bağlıdır ki, bir şey kainattaki başka tüm şeylerden bağımsız bir şekilde var olamaz. Her şey, içinde hiçbir cüzün diğerinden daha asli olmadığı tek bir bütünü oluşturan cüzleri destekler. Yani her şey yoksa hiçbir şey yoktur. O halde birşeyden sorumlu olan her ne ise, herşeyden de o sorumlu olmalıdır.” Ve o herşeyi bilen ve her şey aynı anda kabza-i tasarrufunda olandır. Bir şeyi yapan her şeyi yapandır. Ve O her şeyi aynı anda evirip çevirendir. Çünkü denge hassas ve yeniden yeniye tazeleniyor.
Bir şeyin sebeplerinin küçük de olsa bir şeyi vücuda getirmesi için, o şeyin içinde yer aldığı tüm kainatı vücuda getirmeye muktedir olması gerekir. Çünkü bir sonuç tüm kainat olmaksızın var olamaz. Onlar ayrı bir biçimde var olamaz. Mesela bir ağacın büyümesi için en başata tüm kainatın var olması gerekir, toprak, minareller, su, güneş ışığı, çekim, güneş sistemi vs. Bir ağaç tüm kainat olmaksızın var olamaz.

- Bitkiyi yaratan, bitkinin düzenini bilmeli. Yapılarını bilmeli, bütün sistemlerini bilmeli.
- Diğer bitkilerle münasebetini bilmeli.
- Dengeyi bilmeli ve o dengeyi her an düzenleyen olmalı.
- İnsanı bilmeli, insanın ihtiyacını bilmeli (ve insana merhamet etmeli)
- Güneşi yaratan olmalı.
- Çekimi yaratan O olmalı.
- + ve - ’ yi yaratan O olmalı.
- Bir bitki ancak bütün kainat içinde var olabilir.

Öyleyse tek bir bitkiyi vücuda getirmek onun içerisinde var olduğu bütün kainatı icat edene mahsustur. Bir bitkiyi vücuda getirecek olan bütün canlıların ihtiyaçlarını bilmek, onlara acıyıp merhamet etmek ve ihtiyaçlarına cevap vermek zorundadır. Bunun için sonsuz ilim, kudret, irade, rahmet... gerekmektedir. O herşeyi yapan Alim-i Mutlak, Kadir-i Mutlak... olmalıdır. (BiliminMarifetullah Boyutları-Yamina Mermer-)